İçindekiler
Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı, ilk olarak 1989’da yayınlanan Stephen R. Covey tarafından yazılmış bir kitaptır.
Son iki yüzyılda, işletme liderliği literatüründe önemli değişiklikler oldu. İnsanların yaşamayı unutacak kadar meşgul olduğu bir çağda, Stephen Covey sadece okumaya yönelik değil, aynı zamanda okuyucuya hayatını nasıl sürdüreceğini öğreten bir kitap kaleme aldı. Bu nedenden dolayı Stephen Covey’in Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı kitabı milyonlarca insanın hayatına dokunmuştur. “İlk veya tek” olmasa da en iyi bilinen başarı/liderlik kitaplarından biridir. Adeta liderlik alanında başucu kitabı olarak nitelendirilmektedir.
Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı kitabı aynı konuda yazılan diğer başarı kitaplarından neden farklıdır?
Stephen Covey’in, Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı kitabının başucu kitabı olarak değerlendirilmesinin ardında aslında Covey’in son 200 yıllık başarı literatürünü araştırarak bulduğu sonuçlar yatıyor. Tabi Covey’in bu ilkeleri, Kaliforniya’da başarılı insanlarla yaptığı “röportajlar” ile ortaya çıkmıştır. Bu araştırma öncesi yazılan makale ve kitapların çoğu kişilik etiği, kurumsal imaj, nasıl giyinilmeli, liderlik yetkinlikleri, güçlü ve zayıf alanlar gibi bilgiler içeriyordu. Gerçekte olandan ziyade nasıl görüneceğine odaklanıyordu ve kişisel olmaktan çok materyalistti. Fakat Covey, Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı ilkeleri ile liderlik konusunda büyük bir değişimi ortaya çıkarmış ve yeni bir paradigma oluşturmuştur.
Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı, önce insanlara odaklanmak, hatalar için sorumluluk kabul etmek, stratejik düşünmek, açık hedefler koymak, hedefler belirlemek, başkalarını güçlendirmek ve daha fazlasını içerir.
Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı Nedir?
1 – Proaktif Ol
2 – Sonunu Düşünerek İşe Başla
3 – Önemli İşlere Öncelik Ver
4 -“Kazan-Kazan” Diye Düşün.
5 – Önce Anlamaya Çalış
6 – Sinerji Yarat
7 – Baltayı Bile – Kendini Dengeli Bir Biçimde Yenileme İlkeleri
Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı kitabında Stephen Covey bu alışkanlıkların sırasını şu şekilde ifade eder:
1., 2. ve 3. Alışkanlıklar, kendinin efendisi olmayı ele alıyor. Bu üç alışkanlık, kişiyi bağımlılıktan bağımsızlığa götürür. Bunlar, karakter gelişiminin özü olan “Özel Zaferler”dir. Özel zaferler, genel zaferlerden önce gelir. Nasıl tohum ekmeden hasat yapamazsanız, bu süreci de tersine çeviremezsiniz. Tam anlamıyla bağımsız olduğunuzda, karşılıklı bağımlılığın temelini atmış olursunuz.
4., 5. ve 6. alışkanlıklardaki ekip çalışmaları, işbirliği ve iletişim gibi daha çok kişiliğe yönelik “Genel Zaferler” üzerinde etkili bir biçimde çalışabilmenizi sağlayacak karakter temeline sahip olmanızı sağlar. Bu, 4., 5. ve 6. Alışkanlıklar üzerinde çalışmadan önce 1., 2. ve 3. Alışkanlıklarda kusursuz olmalısınız anlamına gelmez. Sırayı anlamanız, gelişiminizi daha etkili bir biçimde denetlemenizi sağlar.
7. Alışkanlık, yenilenme alışkanlığıdır; yaşamın dört temel boyutunun düzenli ve dengeli bir biçimde yenilenmesidir.
1. Alışkanlık: Proaktif Ol
İnsanlar kendi seçimlerinden sorumludur ve ruh hallerinden veya koşullardan ziyade ilkelerine ve değerlerine göre seçim yapma özgürlüğüne sahiptir. Burada endişe ve etki çemberinden bahsetmek gerekir.
Endişe çemberi, kontrolünüz dışındaki her şeyden oluşur (hava durumu, politika, insanların sizin hakkınızda ne düşündükleri, başkalarının başarısı, ekonomi, diğer insanların hataları, diğer insanların fikirleri vb.).
Etki çemberi ise kontrol edebileceğiniz her şeyden oluşur (tutumunuz, ne okuduğunuz, hangi becerileri öğrendiğiniz, coşkunuz, boş zamanınızı nasıl ve kimlerle geçirdiğiniz, alışkanlıklarınız ve hobileriniz vb.)
Proaktif veya Reaktif Olmak
Bu ilkenin de temelini, hayatı yaşamanın 2 yolu oluşturur: reaktif veya proaktif olmak.
Reaktif insanlar, kontrolleri dışındaki şeylerden şikayet ederler. (Sabit fikirli insanlar da aynı özelliklere sahiptir) Çevreleri ve dış güçler, performanslarını ve ruh hallerini etkiler. Ek olarak, kontrol edebilecekleri şeyler üzerinde herhangi bir işlem veya sahiplik yapmazlar.
Diğer türdeki kişiler ise proaktiflerdir. Proaktif insanlar kararlarının kendi koşullarını değil yaşamlarını belirlediğinin farkındadır, kontrol edemedikleri şeylerden şikayet etmezler. Ek olarak, kontrol edebilecekleri şeyleri iyileştirmek için harekete geçerler. Proaktif insanlar bazen belirli dış faktörler üzerinde tam kontrole sahip olamayabileceğini anlarlar, ancak bir duruma nasıl tepki vereceğini kontrol edebilebileceklerini de bilirler.
Proaktif ve reaktif bir kişinin aynı duruma nasıl tepki verdiğinin bir örneklemek gerekirse: 2 kişi aynı sınava girer ve ikisi de başarısız olur. Biri öğretmeni suçlayıp pes eder (reaktif) diğeri sorumluluk alır, daha çok çalışır ve kendini geliştirir (proaktif) Tepkisel kişi öğretmenin ne kadar kötü olduğundan şikayet ederken ve proaktif kişi sorar, ne yapabilirim? Etrafımızdaki proaktif insanlar suçlamak ve şikayet etmek yerine önce kendilerine bakarlar.
Etki çemberinizde daha proaktif hale geldikçe, daha da büyür ve hayatınıza daha fazla güç katarsınız. Stephen Covey kitabında 7 alışkanlıktan yalnızca 1’ini uygulayacaksanız kesinlikle bunu uygulamamızı sonuçları kısa bir süre içinde görmeye başlayacağımızı ifade eder.
Ya harekete geçeceğiz ya da harekete geçeceğiz!
2. Alışkanlık: Sonunu Düşünerek İşe Başla
Hayatta gitmek istediğiniz yere ulaşmak için bir elinizde bir planınız olmalıdır. Bu planda açık ve net olarak yaşam hedeflerinizi, varış noktanızı belirlemeniz gerekir. Ayrıca oraya nasıl gideceğiniz konusunda da bir plana ihtiyacınız vardır. Aksi takdirde, hayatta amaçsızca dolaşırsınız.
- Peki hayatta nereye gitmek istersiniz?
- Odaklanıp, istediğiniz yaşam türünü açıkça tanımladınız mı?
- Bundan 5, 10 ve 15 yıl sonra nerede olmak istediğinizi biliyor musunuz?
Eğer bu soruların bir cevabı yoksa o zaman başkalarının kaprislerine göre amaçsızca dolaşıyor olabilirsiniz.
Ya da şöyle düşünün bir merdiveniniz olsun, çok çalışıyor, doğru şeyleri yapıyor bunun karşılığında aydan yıla ilerleme kaydediyor ve hayatın merdivenine tırmanıyorsunuz. Sonra merdivenin tepesine yaklaştığınızda birden merdivenin yanlış bir duvara dayandığını fark ediyorsunuz. Halbuki yola çıkarken sizi mutlu edeceğini düşündüğünüz (materyalizm, para, tanınma) bir duvara yaslamıştınız bu merdiveni, fakat zirveye yaklaştıkça yaşam amacınızla ve tutkularınızla hiçbir ilgisi olmayan duvarda buldunuz kendinizi. Nasıl hissedersiniz?
Aslında birçok insan hayatını böyle yaşar, Stephen Covey’in “kişisel misyon beyanı” diye tanımladığı olgu hayatlarımızda yoktur. Nereye varmak istediğimize dair bilinçli bir çaba göstermek çok önemlidir, yoksa diğer insanlar hayatımızı ve nereye gideceğimizi kontrol ederler. Önce gideceğimiz yeri bulmamız ve sonra onun için çalışmamız gerekir.
Etkili insanlar, yaşamları, haftaları, günleri ve büyük veya küçük her türlü proje için zihinsel bir vizyon ve amaç oluşturarak kendi geleceklerini şekillendirirler. Akıllarında net bir amaç olmadan sadece günlük yaşamazlar.
3. Alışkanlık: Önemli İşlere Öncelik Ver
Etkili insanlar, neyin önemli olduğuna dair net bir anlayışla kararlar verir. Kişisel, ailevi ve örgütsel misyon beyanlarında ifade edilebileceği gibi, en önemli öncelikleri etrafında organize olur ve uygularlar. Etraflarını saran gündemler ve güçler tarafından değil, amaç doğrultusunda yönlendirilirler.
Kendinize sorun, şu anda sizin için en önemli şey nedir?
Muhtemelen karınız / kocanız / sevgiliniz, arkadaşlarınız, okulu bitirmek, sağlığınızı iyileştirmek veya aileniz değil mi? Ama önceliğiniz Facebook veya Instagram’ı kontrol etmek değil. Öyleyse neden bu gereksiz şeylere bu kadar çok zaman harcıyoruz?
Hayatlarımızda önemli şeyleri ilk sıraya koyma alışkanlığı kazanma büyük önem taşır. Gerçekten önemli olan şeylere odaklanmak için zaman ayırmak ve çabalarımızı bizi hayatta olmak istediğimiz yere götürecek olan şeylere odaklamak. Bu yapabilmek için hayatınızdaki alışkanlıkları sorgulamaya başlayın.
Hepimiz geç uyanma, kötü yemek yeme, işe geç kalma, trafikte stres halinde koşuşturma, işte düzensizlik, farklı yönlere çekilme ve sonra eve dönme, fast-food yeme döngüsüne düşmüşüzdür. Bundan kurtulmak için hepimizin zaman yönetimi bölümünde biraz yardıma ihtiyacı olabilir.
Hepimizin yapacak çok işi var, peki, zamanımızı nasıl verimli bir şekilde yönetiriz?
Genellikle hepimiz bir şeyleri “sonsuz” yapılacaklar listemize yazarız. Fakat önceliklerimiz olmadığında bu listede yukarıdan aşağıya doğru sırayla gitme eğilimindeyiz. Ya da işleri bir takvimde planlarız, (bu da iyi bir yöntemdir) ancak zinciri sadece bir defa kırmamız ile her şey başa döner.
Stephen Covey’e göre bir etkinliği tanımlayan iki etken acillik ve önemdir. Bu nedenle olayları aciliyet ve öneme göre kategorize eden bir zaman yönetimi matrisi geliştirmiştir. Bu matrise göre öğeleri aşağıdaki kategorilere ayırmanız gerekir:
Zaman Yönetimi Matrisi
Ölüm döşeğindeki hiç kimse işinizde daha fazla zaman geçirmenizi veya sosyal medya hesaplarınızı daha sık kontrol etmenizi istemez, değil mi? Bu nedenle, sizin için önemli olan şeylere odaklanın ve onlara öncelik verin. Kendinizi buna adayın.
İlk 3 alışkanlık sizi bağımlı olmaktan bağımsız olmaya götürmekle ilgilidir. Kendine hakim olmakla ilgilidir. İçsel gücü, karakteri, amacı ve değerleri geliştirerek bir birey olarak daha etkili olmanıza yardımcı olurlar.
Sonraki 3 alışkanlık sizi bağımsız olmaktan birbirine bağımlı hale getirir. Karşılıklı bağımlılık, Stephen Covey’in olgunluk sürekliliği dediği şeyin en yüksek seviyesidir. Olgunluk sürekliliği 3 seviyeden oluşur: bağımlılık, bağımsızlık ve karşılıklı bağımlılık.
Bağımlılık, bir çocuk ile anne arasındaki veya hatta bazen bir patron ile çalışan arasındaki ilişki gibidir (eğer çalışanın kendi içsel gücü, değerleri ve amacı yoksa).
Bağımlılıktan bağımsızlığa geçmek için ilk 3 alışkanlığı yakalamanız gerekir. Çoğu insan, bağımsızlığın en yüksek seviye olduğunu düşünür ama aslında karşılıklı bağımlılık en yüksek seviyedir. Karşılıklı bağımlılık, bir ekip gibi düşündüğünüz yerdir. Evliliği, aileyi ve takım zihniyetini düşünün. İstediğimizi birlikte başarırız. Bu bizim tavrımızdır. Yetkinlik ve yeteneklerimizi birleştirebiliriz. Gerçekten birbirine bağımlı hale gelmeden önce bağımlı olmaktan bağımsız olmaya geçmelisiniz.
4., 5. ve 6. alışkanlıklar, insanlarla başa çıkmanıza yardımcı olacaktır:
- İhtiyaçlarını nasıl okuyacağınız,
- Nasıl empati kuracağınız ve
- Onlarla nasıl işbirliği yapacağınız.
4. Alışkanlık: “Kazan-Kazan” Diye Düşün.
Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı arasında 4. alışkanlık tamamen bir kazan-kazan durumu yaratmakla ilgilidir. Etkili insanlar karşılıklı fayda açısından düşünürler, her zaman destek ve karşılıklı saygıyı beslerler.
Covey’e göre insani etkileşimin 6 paradigması vardır. Bunlar;
- Kazan/Kazan
- Kaybet/Kaybet
- Kazan/Kaybet
- Kazan
- Kaybet/Kazan
- Kazan/Kazan ya da Anlaşma Yok
Olarak ifade edilmiştir.
Covey, bu alışkanlık ile karşılıklı faydaya yol açan bir kazan-kazan durumunun önemini açıklamıştır çünkü bir taraf diğerine üstün gelirse, bir taraf için iyi, diğer taraf için kötü olan bir kazan-kaybet durumu yaratır.
Her iki tarafın da karşılıklı yarar sağlaması nedeniyle kazan-kazan’ın işleri rekabetçi olmak yerine işbirliğine dayalı hale getirdiğini vurgular. Ayrıca, kazan-kazan durumunun kişisel bütünlük, olgunluk ve bolluk zihniyeti dahil olmak üzere üç temel karakter özelliği getirdiğini söyler Bu alışkanlıkta, kazan-kazan durumunun mümkün olabilmesi için yalnız empatik değil, aynı zamanda güvenli de olmanız gerekir.
İnsan ilişkilerinde genellikle hayatımızın ilk yıllarından itibaren karşılaştırmalar ve rekabet hakimdir. Bu nedenle düşünce yapımızda başkasının kaybetmesi ile bizim başardığımızı düşündüren bir örüntü vardır. Örneğin; ben kazanırsam, sen kaybedersin, sen kazanırsan ben kaybederim şeklindedir. Bu da bize küçüklüğümüzden beri telkin edilen pastanın daha büyük bir parçası için savaşma zihniyetidir. Ancak Stephen Covey bu konuya daha farklı yaklaşmıştır.
Peki ya ikimiz de pastadan biraz yesek ve tamamen tatmin olabilsek nasıl olurdu?
4. alışkanlık aslında tam olarak bu sorunun yanıtıyla ilgilidir: hayatı bir rekabet yerine işbirlikçi bir alana dönüştürmek.
5. Alışkanlık: Önce Anlamaya Çalış
Covey, Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı arasında 5. alışkanlık “önce anlamaya çalışmanın, sonra anlaşılmanın” önemini anlatır.
Burada Covey, bu alışkanlık hakkında harika bir hikaye anlatıyor. Stephen ve oğlu bir konuşma yapıyor ve Stephen, yaşadıkları bir sorun nedeniyle oğluna ulaşmakta zorlandığını farkediyor. Daha sonra bir arkadaşına gidip ondan tavsiye istiyor. Arkadaşına, “Bazen oğlumu anlayamıyorum. Beni dinlemiyor.” diyor. Arkadaşı “Bir dakika, şunu açıklığa kavuşturalım. Oğlunu seni dinlemediği için mi anlayamıyorsun?” diye soruyor ve ekliyor. Birini anlamak için “onu” dinlemen gerektiğini düşünüyorum.
Altını çizdiği sizce de çok önemli bir nokta değil mi?
Birini anlamamız için, onu dinlemeliyiz…
Tersi değil.
Çoğu zaman ilişkilerimiz de böyle gelişiyor. Ona göre insanlar genellikle karşısındakini anlamak için değil cevap vermek için dinler. Ya konuşurlar ya da konuşmaya hazırlanırlar. Her şeyi kendi eleklerinden süzüp başkalarının yaşamlarını kendi yaşamlarıyla özdeşleştirirler.
“Ah, nasıl hissettiğini öyle iyi biliyorum ki!”
“Aynı şey benim de başımdan geçti. Bak, olanları anlatayım sana.”
Kendi özel filmlerini devamlı olarak başkalarının davranışlarına yansıtırlar. İlişki kurdukları herkese kendi gözlüklerini tavsiye etmeye çalışırlar. Biriyle aralarında bir sorun olduğu zaman da, şu tavrı takınırlar:
“Bu insan beni hiç anlamıyor.”
Ona göre dinlemek, sadece bizim istediğimiz şeye odaklanmak yerine başkalarının ne istediğini anlamamızı sağlar.
İnsanlara çoğu zaman kızarız çünkü bizim düşündüğümüz gibi düşünmezler. Hepimiz dünyayı farklı, kendi deneyimlerimize dayanan kendi algılarımız ve fikirlerimizle görüyoruz. Ancak birini gerçekten dinlemedikçe anlayamayız. Önce bakış açılarını anlamaya çalışmalıyız. Nasıl hissettiklerini ve neden olduklarını anlamaya çalışmalıyız. Buna empatiyle dinleme denir. Bu kavram başkalarının bakış açısını etkili bir şekilde anlamaya yardımcı olur. Empatiyle dinleme anlayana kadar dinleme değil, karşınızdaki kişi anlaşıldığını hissedene kadar dinlemedir.
Stephen Covey Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı adlı kitabında empatiyle dinlemenin ne olduğunu, ne olmadığını, neden önemli olduğunu ve başkalarını anlamak için günlük hayatımızda empatiyle dinlemeyi nasıl kullanabileceğimizi örneklerle ifade ediyor.
6. Alışkanlık: Sinerji Yarat
Sinerji, doğanın her yerinde vardır. İki bitkiyi yan yana diktiğinizde, kökler birbirine karışır ve toprağın niteliğini artırır; böylece her ikisi de, daha iyi yetişir. Bir parça odun tek başına o kadar güçlü değildir, ancak ikisini bir araya getirdiğimizde genel güç iki kattan fazla artar. Bunu düşünmenin başka bir yolu da iki parçayı bir araya getirmenizdir. Burada önemli olan, doğadan öğrendiğimiz yaratıcı işbirliği ilkelerini, sosyal etkileşimlerimizde geçerli kılmaktır. Sinerji ile (1 + 1) 3’e, 10’a veya 100’e eşit olabilir. Daha da büyük bir şey yaratmak için tek tek birimlerin birlikte nasıl çalışabileceğini düşünmeliyiz.
Yani yine 4 – 6 numaralı alışkanlıklar ilişkilerle ilgilenir. Bu 3 alışkanlık, başkalarıyla etkili ve birbirine bağımlı ilişkiler kurmanıza yardımcı olabilir.
Kitabı güzel özetlemişsiniz emeğinize sağlık
Teşekkürler, yorumu biraz geç farkettim.
Çok kaliteli bir kitap ve pratik önerileri var.